6 Mart 2012 Salı

'bir yudum almaz mıydık?.



Ağzımdaki acımtırak tadın tek sebebi, sütü eksik olan bir kahve olmamalı. Dilimde söyleye söyleye tüy bitmesine rağmen, hala dilimin ucunda söylenmeyi bekleyen sözcüklerin bulunması da bir sebeptir bence. Aşk; insanlara sunulmuş bir lütufken, onu böylesine har vurup harman savurmak büyük bir kabalıktı oysa. Zamanın su gibi akıp geçtiği ve her an boğulma riskinin olduğu bu hayatta, aşka kavuşmak için sabretmek ne kadar da saçma! Bulduğunda kaybetmekten üşenmeyen nice insanın varlığı beni hayli rahatsız etmekte.

Aşkın kokusunu ciğerlerine kadar çektiğinde içinin temizlendiğini anlamak bu kadar güç de olmamalı aslında. Onunla nefes almayı bilmeyen ve hatta onunla aldığı nefesin kıymetini de bilmeyen insanların olduğunu görmek de fazlasıyla hayal kırıklığı yaratıyor bende. Sırf değerini anlamak için bir insandan uzak durmak, kişiye işkence etmekten başka bir şey değildir.

Ağzımdaki acı tadın dahi bi' önemi var benim için. Şayet dilinde bitmek bilmeyen bir acı tat ve söylenmesi gereken sözcüklerin olduğu müddetçe, içinde kopan fırtınalardan uzaklaşmamışsın demektir. Bu yeni bir başlangıç veya yeniden bir başlangıç için yeterli bir esintidir..

Asıl meseleyse şu:-
Bana kim olduğumu ve ne yazdığımı sordu bugün birisi. Eskiden olsa verebileceğim fazla bir cevabım olmazdı sanıyorum. En fazla ismimi ve aşktan bahsettiğimi söylerdim. Sonrasında da; "Yüzyıllar geçmiş de niceleri çözememiş aşkı, sen mi çözdün be adam?" diye dalga geçerlerdi kanımca. Hayır! Ben çözmedim, aşk beni çözdü zamanla..
Şimdi biraz kim olduğumdan bahsedeyim. Ben sek bir kahveyim. Ağızda acı bir tat bırakırken, bir kalbe de ne denli yakın olunması gerektiğini iyi bilirim. Tıpkı üşümüş bir bedeni nasıl ısıtacağımı bildiğim gibi..

0 yorum:

Yorum Gönder