30 Mart 2012 Cuma

'boşluk dolduran adam.


Bugün birini özlemek için güzel bir gün. Fonda çalan dans müzikleri eşliğinde hayalini kurduğum hayatın etrafa saçılmış parçalarını toplamak için güzel bir gün. Bana sek kahveyi sevdiren kadını anmak için kahve bardağımı yukarı kaldırıyorum, şerefe! Aslında dün yaşadıklarımın ya da bir önceki gün yaşadıklarımın pek bir önemi yok. Eğer öyle olsaydı; bu sabah uyandığımda, bir kadının yatağıma bıraktığı kokusunu içime çekiyor olurdum. Şimdiyse uyanır uyanmaz yaptığım ilk iş, bir önceki geceye ait çarşaflarımın yerine mis kokulu yeni çarşaflar yerleştirmek oluyor. Şu sıralar, yatağıma sinecek bir kadın kokusuna alerjim var..

Sanırım bugün sokak çalgıcılarını dinleyip, onlarla en pahalı şarapları paylaşmak için güzel bir gün. Leziz bir aşkın damakta bıraktığı tadı şarap tortusuyla gidermek için güzel bir gün. Kalbimi değil de, ruhumu yarabandıyla sarıp sarmalamak yetecek mi diye endişeleniyorum. Kısa süren bir aşkın kalıntıları en çok ruha zarar verirmiş,tadını aldım. Keşke bir yudum alıp bıraksaydım diye söylenmiyor değilim kendime. İlla sarhoş olup kendimi kaybedene kadar içeceğim. Sonra da merhem niyetine bir kadının sıcaklığını tenime süreceğim. Aslında suçlu olan, bir aşkın kalıntılarına iyi gelecek ilacı bulamayan doktorlarda. Yine de kendimi affedemeyeceğim.

Yeni bir güne gözlerimi açtığımda, etrafta ve hayatımda hiçbir şeyin değişmediğini bir kez daha anlamak için çok doğru bir gün. Sanırım bir konuşmacı olsaydım konferanslardan birinde, konuşmaya "Merhaba! Ben boşluk dolduran adam." diye başlardım. Evet, bu tanım bana çok uygun. Bu yüzden sadece kendimi değil, hayatıma giren kadınları da affetmeyeceğim. Zira zordur bir kalbin cümlelerini tamamlamak. Noktalamaları doldururken yanlış yere konduğumda epey mızıkçı olabiliyorum. Sonuç genelde aynı. Ortada hep bir giden, bir de hep bir süre sonra giden vardır..

10 Mart 2012 Cumartesi

'sek bir dönüş.



İnsanlar ne kadar garip olursa olsun, birbirine benzeyen sürüyle insan var. "Neden benzer kişiler birbirini bulmuyor?" sorusu ne kadar gereksizse, birbirinden vazgeçecek sebepleri olmayan insanların da ayrılması o kadar saçmaydı işte.
:-benim sebebim var. (fısıldayarak söyledim, siz duymadınız)

Kendisine gösterilen ilgiyi fazla bulan ve bundan bunalan kişilere karşı ne söylemem gerektiği konusunda hiçbir fikrim yok sanırım. Ya da bir sürü söylenecek sözüm olmasına rağmen, böyle düşünen birisine karşı söylediklerimin anlam kazanmayacağını düşündüğümdendir ketum oluşum. O yüzden benim bir sebebim var. Kendimi yırtsam da, parçalara ayrılıp dört bir yandan toplamaya çalışsam da böylesine bir ilişkiyi tek başıma kurtaramam. İlk defa bir ilişkim için uğraşmam, çabalamam, hatta gurursuzlaşmam bu kadar sorun oluyor. İnsanlar ne tuhaf! Maneviyata oldum olası ihtiyaç vardır. Hele şu devrin karamsar bulutlarının altındaysan, en çok ihtiyacın olan sevgidir. Buna "fazla!" demek ne kadar büyük küstâhlık ama..

Aşk! Bazen dizginleri ele vermektir. Kendini karşındakine bırakmaktır. Bazen gururunu ayaklar altına almaktır. Sorgulamadan, kayıtsızca onunla yaşlanmayı düşlemektir.

İşte tam da bu yüzden benim bir sebebim var vazgeçmek için. Çünkü ben aşksız yaşayabileceğimi zannetmiyorum. Etrafa umutla saçtığım aşk dolu sözcüklerimi ve karşılığı verilmeyecek kadar "fazla" özel bakışlarımı toplayıp bavuluma tıkıyorum. Daha fazla hayal kırıklığına uğramadan tüm fazla.lıklarımla uzaklaşıyorum. Belki gittiğim bir deniz kıyısında oturup seyre dalmışken, birisi de yanıma gelip oturur.. Ve belki de yanıma aldığım bavulu önüne serebileceğim birisi olur.


. ..'sek kahve umutla yudumlanır.
06.03.2012

8 Mart 2012 Perşembe

'herkes biraz yalnız.



Bir ilişkide giden kişiyi suçlamak ne kadar acımasızcaysa, kalan kişinin yalnızlığa terk edilmiş olduğunu düşünmek de akıl fakirliğinden başka bir şey değildir. İnsanoğluna bahşedilmiş irade, özgür düşünceyi beraberinde getiriyor. Nitekim düşüncelerini etrafa milyonlarca parçaya ayırarak savurmayı da..

Yalnızlık ve terk edilmek arasında uçurum fark olduğu bilincinde olamıyor birçok insan. Düz mantık; terk edilmişsen, yalnızsındır. Aslında yalnız olan insanla terk eden insan arasındaki tek benzer şey, bunların birer seçim olmasıdır. Terk edilen insansa, bunu kendi seçmemiştir. Yine de terk edilen ya da terk eden insan yalnız olmaz hiçbir zaman, bunu kendi seçmediği sürece. Bu durumda yalnızlık sadece bir seçim gibi gözükse de, aslında daha çok alışkanlıktır. Yalnız olmayı seçen insan, bununla yaşamayı öğrenmiş ve hatta bunu benimsemiştir. İnsanoğluna acınası görünen yalnızlık durumu, aslında insanoğlunun temel özelliklerinden birisidir.

Ben yalnızlığa bir türlü alışamayan, ayak uyduramayan, hatta bir dakika –bu zaman yerine göre değişim gösterebilir belki- bile bununla baş edemeyecek kadar güçsüz olan kesimdenim. Sevmiyorum, hiçbir zaman da sevmeyeceğim. İlişki bitiminden sonra hissedilen şey yalnızlık değil, bunalımdır. Sıkça yaşanan buhranlar, etrafa melankolik gözlerle bakmak, aslında sadece zihne bağlı olarak –psikolojik demek istiyorum sanırım- güçlükle nefes almak insanı depresyona itiyor. O zaman yalnızlığa terk edilmiş gibi görünüyor insan. Aslında bu durum da bi’ nevi seçim sayılır. Ben ilişkinin bitimini düşünmeyi geçtim, ilişkinin içindeyken bile yalnızlığı sevmiyorum. Bunu şöyle açabilirim; bir tartışma sonunda, köşeye çekilip öylece oturmak inanılmaz can sıkıcı bi’ durum. Hele karşındaki de buna aldırış etmiyorsa, hatta o da bu şekilde davranıyorsa çok daha can sıkıcı bi’ hâl alabiliyor bu durum.. İşte bu, insana gerçekten yalnız olduğunu hissettirir. Ben hiçbir şekilde yalnızlığı sevmiyorum.

6 Mart 2012 Salı

'bir yudum almaz mıydık?.



Ağzımdaki acımtırak tadın tek sebebi, sütü eksik olan bir kahve olmamalı. Dilimde söyleye söyleye tüy bitmesine rağmen, hala dilimin ucunda söylenmeyi bekleyen sözcüklerin bulunması da bir sebeptir bence. Aşk; insanlara sunulmuş bir lütufken, onu böylesine har vurup harman savurmak büyük bir kabalıktı oysa. Zamanın su gibi akıp geçtiği ve her an boğulma riskinin olduğu bu hayatta, aşka kavuşmak için sabretmek ne kadar da saçma! Bulduğunda kaybetmekten üşenmeyen nice insanın varlığı beni hayli rahatsız etmekte.

Aşkın kokusunu ciğerlerine kadar çektiğinde içinin temizlendiğini anlamak bu kadar güç de olmamalı aslında. Onunla nefes almayı bilmeyen ve hatta onunla aldığı nefesin kıymetini de bilmeyen insanların olduğunu görmek de fazlasıyla hayal kırıklığı yaratıyor bende. Sırf değerini anlamak için bir insandan uzak durmak, kişiye işkence etmekten başka bir şey değildir.

Ağzımdaki acı tadın dahi bi' önemi var benim için. Şayet dilinde bitmek bilmeyen bir acı tat ve söylenmesi gereken sözcüklerin olduğu müddetçe, içinde kopan fırtınalardan uzaklaşmamışsın demektir. Bu yeni bir başlangıç veya yeniden bir başlangıç için yeterli bir esintidir..

Asıl meseleyse şu:-
Bana kim olduğumu ve ne yazdığımı sordu bugün birisi. Eskiden olsa verebileceğim fazla bir cevabım olmazdı sanıyorum. En fazla ismimi ve aşktan bahsettiğimi söylerdim. Sonrasında da; "Yüzyıllar geçmiş de niceleri çözememiş aşkı, sen mi çözdün be adam?" diye dalga geçerlerdi kanımca. Hayır! Ben çözmedim, aşk beni çözdü zamanla..
Şimdi biraz kim olduğumdan bahsedeyim. Ben sek bir kahveyim. Ağızda acı bir tat bırakırken, bir kalbe de ne denli yakın olunması gerektiğini iyi bilirim. Tıpkı üşümüş bir bedeni nasıl ısıtacağımı bildiğim gibi..